KADIKÖY
İkinci gezimiz için Körlerin Şehri Kalkedonya, yani Kadıköy'deyiz...
Göç edem kavim yeni yerleşimlerine nasıl ulaşacaklarını öğrenmek için bir kahine danışır. Kahin körlerin ülkesinin karşısına yerleşmelerini söyler. İstanbul'a ulaşan kavim bulundukları taraf boş iken karşı kıyıda bir yerleşim olduğunu farkeder. Bulundukları yerin güzelliklerini ve avantajlarını farkedemeyen karşı kıyıdaki insanların ancak kör olabileceklerini iddia edip İstanbul'a yerleşirler. Böylece bugünkü Kadıköy ve yöresi, “körlerin yeri” anlamındaki “Kalkedon” adını alır. İstanbul'un fethinden sonra Kalkedonya'nın yönetimi, II. Mehmed tarafından İstanbul kadısı olan Hızır Bey'e verildiği için bu çevreye de “Kadıköyü” denmiş.
Göç edem kavim yeni yerleşimlerine nasıl ulaşacaklarını öğrenmek için bir kahine danışır. Kahin körlerin ülkesinin karşısına yerleşmelerini söyler. İstanbul'a ulaşan kavim bulundukları taraf boş iken karşı kıyıda bir yerleşim olduğunu farkeder. Bulundukları yerin güzelliklerini ve avantajlarını farkedemeyen karşı kıyıdaki insanların ancak kör olabileceklerini iddia edip İstanbul'a yerleşirler. Böylece bugünkü Kadıköy ve yöresi, “körlerin yeri” anlamındaki “Kalkedon” adını alır. İstanbul'un fethinden sonra Kalkedonya'nın yönetimi, II. Mehmed tarafından İstanbul kadısı olan Hızır Bey'e verildiği için bu çevreye de “Kadıköyü” denmiş.
Gezimizin kilit noktalarını gösteren ilk harita...
Ladikli Çuhadaroğlu Ahmet Ağa Çeşmesi
III. Selim’in çuhadarlarından (hizmetkarlarından) Ladikli Ahmet Ağa tarafından 1793’te yaptırıldığı için aynı isimle alınan bu çeşme, çok ayaküstü bir yerde olmasına rağmen fazla dikkat çekmiyor. Minibüs duraklarının karşı tarafına denk gelen meydandan İskele Sokağı’na dönüşte köşede.
Halk arasında “Servili Çeşme” denmesini sağlayan servi ağacı günümüze ulaşamamış.
Çeşmenin hemen arka kısmında bir kıble taşı bulunuyor yani burası bir açık hava mescidi yani namazgah olarak inşa edilmiş aynı zamanda, çeşmenin üzerine günümüz Türkçesi ile yazılmış bir kitabe konulmuş.
İskele Sokak, Kadıköy
Osmangazi İlköğretim Okulu
100 yıllık bir okul ve bir vakfa devredildiği, kapatılıp otel olacağı duyumu alan insanlar tedirgin olmuş, “tarihi Osmangazi İlkokulu kapatılmasın!” diye kampanyalar düzenlemiş. Diğer yandan öğrenci yetersizliği nedeniyle kapanacak, dedikoduları da olmuş. Son bilgiler şimdilik kapatılmayacağı yönünde.
Sokakta yürürken Neslihan, ben buraları biliyorum sanki, dedi. Meğerse önünde durduğumuz apartman Poyraz Karayel dizisinin çekildiği mekanlardan biriymiş, Poyraz’ın evi oluyormuş.
Girişin sağındaki duvara her bölümde yeni bir yazı yazılıyormuş.
Notre Dame du Rosaire Kilisesi (Yeldeğirmeni Sanat)
1895'te manastır okul ve kilise olarak inşa edilen tarihi Notre Dame du Rosaire Kilisesi’ni Kadıköy Belediyesi binayı alarak 'Yeldeğirmeni Sanat' olarak düzenleyerek hizmete açtı. Geçen sene kış burada Muammer Ketencoğlu konserine gitmiştik, içerideki ortam müthişti.
Kemal Atatürk Anadolu Lisesi
İskele Sokak’taki tarihi binalı devlet okulu. 1905 yılında Fransızlar tarafından yapılan okul bir süre "sainte euphemie kız koleji" olarak kullanılmış, kolej kapanınca bina milli eğitim bakanlığına devredilmiş. 1935 yılından itibaren pek çok mezun vermiş, mezunlardan biri Cengiz Topel, 1963 Kıbrıs harekatında uçağı düşürülmüş şehit olmuş.
Ayios Yeorgios Rum Ortodoks Kilisesi
1898 tarihli kilise Karakolhane caddesinde, no 58’de. Bahçesinde 15 metre yükseklikte demir ayaklı kuledeki çanı, zamanın ünlü çan ustası Samatyalı Zilciyan Usta yapmış. Eskiden kilisenin şimdiki yerinde eğitim veren bir Rum okulu bulunmaktaymış.
Şimdi kilise ve ibadete açık, içini gezip göremedik ama mozaik iç duvar süslemeleri güzelmiş diyorlar.
Hemdat İsrael Sinagogu
Zamanında Beylerbeyi’nde yanan Dağhamam Sinagogu’nun yerine yapılmış. Kadıköy - Yeldeğirmeni mevkiinde, İstanbul`un en eski sinagoglardan biri, 1899`da kurulmuş. Adı, "İsrailoğullarının şefkati" anlamına geliyormuş. Sinagog yapılırken Yahudiler`le aynı yerde kilise yapmak isteyen Rumlar arasında kavga çıkmış, Abdülhamit de sinagog yapılmasını emretmiş. Karşılık olarak da Yahudiler, Arapça`daki "hamd" ile aynı kökenden gelen "hemdat" adını vererek ona teşekkürlerini dile getirmişler. İnşaatı iki bin altına mal olmuş, sadece halen asılı duran avizesi yüz altın lira değerindeymiş, Yıldız Sarayı mücevhercisi Aron de Leon’un oğlu Jak tarafından bağışlanmış. Sadece Hahambaşılıktan (Hahambaşı: Rav İsak Haleva) alınan izinle ziyaret edilebiliyor.
Aziziye Hamamı
Henüz hamama buraya gelmedim, şimdilik dışarıdan bakıyoruz, ama gidenlerin yorumlarına baktım, İstanbul’daki en bakımlı ve güzel hamamlarından birisiymiş(?), belki en azından içi. Fiyat olarak Cağaloğlu ve Çemberlitaş’tan kat kat ucuz, giriş için kişi başı 25tl. Hamam çıkışı havlu saran, kolonya uzatan abiye de bir 5-10tl bırakılıyor...
1860 yılında Sultan Abdülaziz tarafından inşa edilmiş bu Osmanlı hamamı. Kadınlar ve erkekler için iki ayrı bina formunda inşa edilmiş. Diğer tarihi hamamlarda sonradan değiştirilmiş olan ısıtma sistemi, bu hamamda aynı bırakılmış, odun ateşi ile ısıtılıyormuş.
Kadıköy Belediyesi, Türkiye'deki belediyecilik anlayışının tamamen dışında yenikilikçi bir kafaya ait, bunda tabiki Kadıköy halkının kafa yapısı etkili bir faktör. Belediye tarafından düzenlenen Muralist Duvar Boyama Festivali kapsamında pek çok yerli - yabancı graffiti sanatçısı Kadıköy duvarlarını şenlendiriyor. Şehir sokaklarında reklam panosu yerine sanat görmek, şahane duvar resimlerinin fotoğrafını çekmek çok hoş.
Osman Ağa Cami
Her İstanbullu'nun yanından binlerce kez geçmiş olduğu Kadıköy Çarşısı'nın içindeki, Kadıköy’ün en tanınmış camisi. Küçük ama huzur veren bir yapısı var, yapılış tarihi 1612. I. Ahmed döneminin (1603-1617) Bâbüssaâde (Topkapı Sarayı’ndaki kapılardan biri) ağası olan Osman Ağa yaptırmış.
Ahşap yapıya sahip olan cami 1811 yılında 2. Mahmut tarafından yenilenmiş. 1878 yılında Kadıköy’de çıkan yangın sonucu cami yanmış ve yerine aynı yılda bugünkü görünümüne sahip olan cami yaptırılmış. 1956 yılında cami onarılmış, 1974 yılında avlusu ve çevre duvarları yenilenmiş. Bu caminin tam karşısında yine aynı kapı ağası tarafından yaptırılmış Osman Ağa Çesmesi var.
"Caminin kullanım şekli %40 namaz niyaz, %60 wc şeklinde. Her iki durumda da insanlar ferahlamış bir şekilde dışarı çıkarlar." (ekşisözlük)
Ali Paşa Sürmeli Ağa Çeşmesi
Osman Ağa Camisi’nin yanındaki sokağın köşesinde bulunan bu çeşme kesme taştan klasik tarzda yapılmış. Ayna taşının iki yanında birer taş yuvası var, teknesi çukurda kalmış, çeşme onarılarak suyu akar hale getirilmiş. Kemerin üzerindeki kitabe taşı kırık olduğundan okunması güçleşmiş, bu kitabe okunabildiği kadarı ile şöyle imiş:
Asaf-ı Cem-şiyem Ali Paşa
Yaveri ola hazret-i Bâri
Dide-i mürde-veş de Kadı
Görmez olmuşdu resha-i âsarı
Böyle bir âb-ı sîm-levn buldu
Eyleyüb geşt-i deşt-ü kûhsarı
Rernak-efza olubbu nev çeşme
Eyledi şipeste (?) dilden ekdarı
Gördüler huşk çeşmeler âhar
Tasların tutub oldu çeşmesarı
Eyledi istifaze her çeşme
Hissedar oldu vüs’-n mikdarı
Köyde cuş itdi yer yer âb-ı zülâl
Kim çeker şûre ma-ı âbare
Bu eser ecr-i ahseninde Hüda
İde sayf-ı naim didarı
Didi atşan hitab idüb tarih
Eyledin ayn-ı kevseri câri
(rumi tarih 1145)
Yanyalı Fehmi Lokantası
Yunanistan'ın batı kısmında bir kent olan Yanya'dan göçle gelen Fehmi Efendi 1919’da Kadıköy'de saraydan ayrılma Bolulu Hüseyin Efendi’yi baş aşçı yaparak lokanta açmış. İstanbul'un işgalinde İngilizlerce nezarete alınmış, bir ara Beyoğlu ve Sirkeci'de şube açmış ama şuan yalnızca Kadıköy'de hizmet veriyor. Türk mutfağı konusunda çok iddialı olan lokantada, 12 çesit çorba içeren 8 sayfalık menüsü mevcut ve özellikle etli yemekleri meşhur. Diğer yandan fiyatlar biraz tuzlu gibidir. Arkada şırıl şırıl güzel bir bahçesi de vardır.
Kadıköy Çarşısı'nda bir turşucu
Fotoğrafını çekmişiz ama nedir, kim yaptırdı araştırmasını yapmamışız, bilen varsa yorumlara yazabilir, bizi bilgilendirebilir.
Ayia Efimia Rum Ortodoks Kilisesi
Kadıköy Çarşısı'nın küçük meydanında yer alan kilisedir. Efimia, döneminde pagan tanrılarına tapılmasına uymayıp Hıristiyanlığı seçmiş birisiydi. Bu direnci sebebiyle de 305 yılında işkencelere maruz bırakılıp öldürüldü. Daha sonra ailesi onun naaşını Kalkedon yani Kadıköy’ün dışında bir mezara gömerler. Hıristiyanlık Bizans'da imparator I.Constantinus (324-337) zamanında resmen tanındığında mezarının bulunduğu yere ailesi bir martirion yaptırırlar, daha sonra 451'de toplanan ekümenik konsulünde "ortodoks aleminin koruyucusu" ilan edilir ve ölüm tarihi olan 16 Eylül "yortu günü" olarak kabul edilir, o tarihten itibaren de her yıl yortu kutlamaları yapılır.
Bugünkü kilise 1694 de Kadıköy Metropoliti Gabriel tarafından yaptırılmıştır. 1830'da Kadıköy Metropoliti II. Zaharias Rusya'dan temin ettiği mali destek ile kiliseyi büyütmüştür. Zaman içinde bakımsız kalan bina 1993 de Metropolit III. Iokem'in mali desteği ile yenilenmiş ve 1 nisan 1993 de yeniden ibadete açılmıştır. Kilisenin yan tarafında taştan inşa edilmiş çan kulesi vardır.
Beyaz Fırın
Kadıköy menşeili bir pastane fırını. İlk olarak Çiftehavuzlar'da hizmet vermeye başlayıp sonra Kadıköy Mühürdar girişine (Kadıköy Çarşısı) ikinci yerini açmış zamanında.
Özeliikle vişneli mekik, brownieli cheesecake, beyaz çikolatalı profiterol, peynirli ve dereotlu poğaça, insanların sırada kuyruk olmasına sebp olan meşhur ürünleri.
Bu arada manda sütünden yapılan creme bruelle'sini yemeden ölmemek lazımmış, gerçi bu ürünün de sadece çiftehavuzlar şubesinde olduğunu bilmek lazım.
Özeliikle vişneli mekik, brownieli cheesecake, beyaz çikolatalı profiterol, peynirli ve dereotlu poğaça, insanların sırada kuyruk olmasına sebp olan meşhur ürünleri.
Bu arada manda sütünden yapılan creme bruelle'sini yemeden ölmemek lazımmış, gerçi bu ürünün de sadece çiftehavuzlar şubesinde olduğunu bilmek lazım.
İkisi bir arada...

Sultan 3. Mustafa İskele Cami
17 sene padişahlık yapmış olan 3. Mustafa tarafından inşa ettirilmiş. O vakit Kadıköy’ün sahil kısmında ve iskele civarında yaptırılan bu cami İskele Cami diye anılmaya başlanmış, bugüne kadar da bu isimle gelmiş.
1858 yılında yandığı için zamanın padişahı Abdülmecit tarafından yeniden inşa ettirilmiş. Cami kapısı üzerindeki tura - Abdülmecit bin Mahmut Han el muzaffet daima - bu padişaha aitmiş.
3. Mustafa saltanatı boyunca pek çok cami tamir ettirmiş ve dört cami yaptırmış. Yaptırdığı üç camiye (Fatih Cami, Ayazma Cami, Laleli Cami) bir türlü kendi adını vermesi nasip olmamış, kendi ifadesiyle "camilerden birini ecdada, birini suya, birini de bir meczuba kaptırdım" demiş. Dördüncü cami olan 1761 yapımı Kadıköy'deki bu cami ise yine öncekiler gibi kendi isminden ziyade "İskele Camii" adıyla anılılıyor. Cami, Ayazma Camii'nin de, Laleli Camii'nin de gölgesinde ve selâtin camii olma görkeminin çok uzağında, gösterişsiz ve basit bir yapı konumunda.
Sultan III. Mustafa, kritik anlarda kararsız kalması ve astrolojiye verdiği önemle anılır. Her eyleminde müneccimlere danışan Sultan, Berlin'e elçi olarak gönderdiği Ahmed Resmi Efendi'yi Alman Kralı'ndan en güvendiği üç müneccimini padişah adına istemekle görevlendirmiş, Prusya Kralı'nın bu ilginç talep karşısında şu cevabı vermiş: "kuvvetli bir tarih bilgisi, disiplinle eğitilmiş bir ordu ve dolu bir hazine. İşte benim üç müneccimim bunlardır."
III. Mustafa devri, Avrupa’nın ciddi atılımlar yaptığı, Rus tahtını II. Katerina’nın doldurduğu, Prusya Kralı Büyük Frederich’in Avrupa’yı kasıp kavurduğu bir döneme rastlar. III. Mustafa, politik zeka açısından bu kudretli hükümdarlarla kıyaslanabilecek bir siyasi meziyet gösterebilmenin çok uzağındaymış.Zamanında gerçekleşen Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Rus birlikleri Eflak ve Boğdan’a girerken, Rus donanması da Çeşme’deki Osmanlı donanmasını yakarak Boğazlar’a hâkimiyetin yolunu açacaktı. Her ne kadar kendisi göremese de söz konusu savaş, 1774’de imzalanacak olan ve Osmanlı tarihinin en ağır anlaşmalarından biri kabul edilen Küçük Kaynarca Antlaşması ile sonlanacaktı. Sultan’ın kritik noktalarda kararsız kalması, hatta bazen de acziyet göstermesi de onun eksi hanesine yazılması gereken bir diğer husus.
Mesela Sultan, 1761’de kız kardeşi Zeynep Asıma Sultan’la eşi Sinek Mustafa Paşa’nın ısrarı neticesinde Konya valisi Sarı Abdurrahman Paşa hakkında idam fermanı çıkarmış, ancak Paşa fermana rıza göstermemiş. “Ruhumu bana Halikım verdi, muhafazasına da memurum. Ben hatun kelamı, sinek sözü ile can vermem!” diyen Paşa’nın ayaklanması üzerine, Sultan Mustafa geri adım atarak Paşa’yı bağışlamak zorunda kalmış.
Diğer yandan III. Mustafa Osmanlı tarihinde ordunun yenilenmesi konusunda önemli adımlar atmış, sürat topçuları adı verilen topçu sınıfı kurulurken, Mühendishane-i Bahr-i Hümayun'un temelleri atılmış. Sultan, bazı gereksiz birimleri kaldırarak hazineye ek gelir sağladığı ve saray masraflarını kıstığı için, pintilikle itham edilse de devri, İstanbul tarihinin en büyük imar harekelerine sahne olmuş.
Muvakkıthane Caddesi
Balyan, Hacı Bekir, Ekspress İnegöl Köftecisi'nin bulunduğu iskele tarafından çarşıya uzanan cadde.
Ekspres İnegöl Köftecisi
Kurucu Ali Çelik, 1920 Bulgaristan doğumlu, ailesi Bursa’ya göçmüş, Mehmet Besler'e ait olan Bursa İnegöl Köftecisi'nde çalışmaya başlamış, uzun seneler burada çalışıp işin tüm inceliklerini öğrenmiş. Daha sonra kendi işini kurmak ve ustasına rakip olmamak için 1963’te Ankara Mithatpaşa caddesinde Bursa İnegöl Köftecisi adı altında, kendine ait olan ilk lokantasını açmış. TRT sanatçıları ve politikacılarda bu nezih mekana en çok rağbet edenler arasında olmuş.
Daha sonra Ali Çelik ve ikinci nesil Çelik'ler, İstanbul'da ikinci lokantalarını açmışlar. Ali Çelik halen hayatta olup yaşayan en eski usta ünvanını korumakta.
Ali Muhiddin Hacı Bekir
Dünyada her tatlı şeye “Türk Lokumu” dedirtten firma. Ali Muhiddin Hacı Bekir, 1777 yılında kurulmuş ve Türkiye'nin hala faaliyetini sürdüren en eski özel kuruluşu olan İstanbul'daki şekerci. Kastamonu'nun Araç ilçesinden İstanbul'a gelerek 1777 yılında Bahçekapı'da açtığı küçük şekerci dükkanında lokum, akide gibi şekerlemeleri bizzat imal edip satmaya başlamış. İstanbul Bahçekapı’da açtığı ilk dükkan, iki asırdan bu yana aynı hizmeti gören tek dükkandır. Dünyada bile emsaline zor rastlanan bu özellik İstanbul ve hatta Türkiye için ayrıca söz etmeye değerdir.
Türkiye'de 16. yüzyılda başlayan şekerleme imalatında tatlandırıcı olarak bal, pekmez, un kullanılmaktaymış. 18. yüzyıl sonlarında Avrupa'da kurulan rafinelerde üretilen şekerin, o günlerin ismiyle "Kelle Şekeri" olarak Türkiye'ye gelmesiyle, şekerci Hacı Bekir, bu şekeri havanlarda dövüp eriterek, gül, tarçın vb. doğal aroma ve boyalarla pişirip akide şekeri imalatını geliştirmiş. 1811'de Almanların bulduğu nişastayı un yerine kullanarak, şeker ve nişasta terkibi ile bugünkü nefasetteki lokum imalatını gerçekleştirmiştir.
Bizzat kendi eliyle yaptığı Türk şekerleme ve lokumları Bahçekapı'daki dükkandan ülkesine götüren İngilizler, Türk lokumlarını Avrupa'da "Turkish Delight" olarak tanınmasına vesile olmuş. Böylece Türk lokumu dünyada "Turkish Delight" ya da "Lokoum" olarak tanınmış ve uluslararası şekercilik literatürüne girmiştir.
Şekerci Hacı Bekir başarılarıyla, zamanın padişahı tarafından Nişan-ı Ali Osmani'nin 1. Rütbe Nişanı ile sarayın Şekercibaşı'sı olarak takdire şayan görülmüş.
Şekerci Bekir Efendi, Maltalı ressam Preziosi fırçasıyla resmedilmiş, suluboya resimin aslı Louvre Müzesi’nde ve bir benzeri de 214 numara ile Topkapı Sarayı’ndaymış.
Türkiye'de 16. yüzyılda başlayan şekerleme imalatında tatlandırıcı olarak bal, pekmez, un kullanılmaktaymış. 18. yüzyıl sonlarında Avrupa'da kurulan rafinelerde üretilen şekerin, o günlerin ismiyle "Kelle Şekeri" olarak Türkiye'ye gelmesiyle, şekerci Hacı Bekir, bu şekeri havanlarda dövüp eriterek, gül, tarçın vb. doğal aroma ve boyalarla pişirip akide şekeri imalatını geliştirmiş. 1811'de Almanların bulduğu nişastayı un yerine kullanarak, şeker ve nişasta terkibi ile bugünkü nefasetteki lokum imalatını gerçekleştirmiştir.
Bizzat kendi eliyle yaptığı Türk şekerleme ve lokumları Bahçekapı'daki dükkandan ülkesine götüren İngilizler, Türk lokumlarını Avrupa'da "Turkish Delight" olarak tanınmasına vesile olmuş. Böylece Türk lokumu dünyada "Turkish Delight" ya da "Lokoum" olarak tanınmış ve uluslararası şekercilik literatürüne girmiştir.
Şekerci Hacı Bekir başarılarıyla, zamanın padişahı tarafından Nişan-ı Ali Osmani'nin 1. Rütbe Nişanı ile sarayın Şekercibaşı'sı olarak takdire şayan görülmüş.
Şekerci Bekir Efendi, Maltalı ressam Preziosi fırçasıyla resmedilmiş, suluboya resimin aslı Louvre Müzesi’nde ve bir benzeri de 214 numara ile Topkapı Sarayı’ndaymış.
Baylan
Baylan’ın tarihi 1923 yılına dayanır. İstanbul’un ilk pastanesi olmasa da, kurulduğu günden bu yana aralıksız olarak devam eden en eski yaşayan pastanesidir.
Baylan pastanelerinin kurucusu Filip Lenas, ailesiyle dağlık Yunanistan bölgesinden yirminci yüzyılın başında İstanbul’a göç etmiş.
Fransızların çalıştırdığı, Türkiye’nin ilk çikolata imalathanelerinden biri olan Mulatier’de çalışır, daha sonra 1923’te Beyoğlu Deva Çıkmazı’nda ilk pastanesini açar ve çok kısa bir süre içinde Markiz, Lebon ve Moskova gibi dönemin ünlü pastaneleri ile birlikte anılmaya başlar.
Baylan’ın ikinci şubesi, ilkinden sadece iki yıl sonra, 1925 yılında eski Karaköy Meydanı’nda, bugün olmayan bir binada açılır. Baylan’ın üçüncü şubesi ise 1961’de Kadıköy’de açılır. 1992 yılından beri sadece Kadıköy şubesiyle hizmet vermekte.
Baylan Beyoğlu şubesinin Türk edebiyat tarihinde önemli bir yeri vardır. Özellikle 1950’li ve 1960’lı yıllarda birçok edebiyatçı, şair, ressam, karikatürist ve tiyatrocunun “mesken tuttuğu” buluşma ve tartışma yeri olmuştur. Baylan’ın müdavimleri arasında Atillâ İlhan, Oktay Akbal, Behçet Necatigil, Orhan Duru, Ahmet Oktay, Ferit Edgü, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Haldun Taner, Cemal Süreya, Salâh Birsel, Peyami Safa, Orhan Kemal, Fethi Naci gibi yazarlar vardır. Sayıları 40’ı bulan “Baylancı” müdavimlerin bir bölümü edebiyat tarihinde sosyal-realist “Baylancılar Akımı” olarak yerini aldı.
Kurucu Filip Lenas’ın büyük oğlu Harry Lenas, Avrupa tarzı pastacılığı ve çikolatacılığı akademik olarak öğrenmek üzere Avrupa’ya gider ve Türkiye’nin ilk “akademisyen pastacısı” olarak Türkiye’ye döner, beraberinde birçok yeniliği getirir. Bugün neredeyse Baylan adı kadar ünlü, uluslararası tatlı literatürüne girmiş “Kup Griye” de yine Harry’nin icadıdır.
Gezimizin sonunda tekrar buraya dönerek en meşhur iki tatlısından tadacağız!
Kadıköy Timsahları
Bu konu ilginç bir konu... Hergün önünden geçtiğiniz, belki mermerine oturup birilerini beklediğiniz, bazen sokak müzisyenlerinin müzik yaptığı, randevu noktası olan Kadıköy Mühürdar Meydanı. Günün her saati canlı. İnsanların sadece uzaktan bir bakış atıp geçtiği pirinçten bir timsah heykeli var. Bu ne demek? Amasya’lı coğrafyacı Strabon’a göre Antik Yunan çağında sözde bu topraklarda timsahlar yaşarmış(!). Kadıköy Belediyesi'ni yanlışa götüren bilginin Amasyalı bilgin Strabon'un Coğrafya adlı kitabı olduğu ortaya çıktı. Hatta kitaptan alınan bölüm heykelin yanına da yazıldı. Yazıda şunlar yer alıyor: "Khalkedon'daki (Kadıköy) tapınağın içinde küçük timsahların beslendiği bir pınar vardı." Yapılan inceleme sonrasında metindeki timsah kelimesinin çeviri hatası olduğu belirlendi. Bu yanlışı Eski Çağ Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tekin makaleyle belgeledi. (kertenkele=acanthodactylus, timsah= acataphractus) Meğerse timsah değil kertenkeleymiş smile ifade simgesi
Olsun, yanlış bilgi de olsa, bu vesileyle meydan bir heykele, sanatsal bir kaç yapıya kavuşmuş. Bu heykel vasıtasıyla antik Kalkedon tarihi ve Strabon'un hikayesinin Mühürdar Meydanı’nda insanları selamlaması hoş olmuş.
Olsun, yanlış bilgi de olsa, bu vesileyle meydan bir heykele, sanatsal bir kaç yapıya kavuşmuş. Bu heykel vasıtasıyla antik Kalkedon tarihi ve Strabon'un hikayesinin Mühürdar Meydanı’nda insanları selamlaması hoş olmuş.
Surp Tekavor Ermeni Kilisesi
1722 yapımı Eski Surp Asdvadzadzin Kilisesi zamanla harap olduğundan yeniden bir kilise inşa edilmiş ve 1814'te Surp Takavor Kilisesi adıyla ibadete açılmış. Kilise Ermeni Gregoryen kilisesidir ve çanı ahşaptandır,. çaldığında fazla ses çıkarmaması için ahşaptan yapılmış. Pazar sabahları saat 10.00'da ve bir de 10.30'da olmak uzere iki kez çalar. Ayin sırasında etraftaki ezan sesleri Ermenice dualara karışır.
Başka bir açıdan...
Fazıl Bey’in Türk Kahvesi
Kadıköy de rıhtımdaki migrosun karşı sokagına girildiginde sol tarafta kalır. sadece kahve satar, amacı kahve yapmaktan çok, çekilmiş kahvelerini satmaktır. 2 katlı bir yerdir. Başka bir şubeleri de aşağıda iskele tarafındadır.
Sahibi Ragıp Tuncalı, senelerdir babasının alışveriş yaptığı Kahveci Yavuz’u satın alma fırsatı doğunca, anısına 2005’te “Fazıl Bey’in Türk Kahvesi” olarak adını değiştiriyor. Logolarındaki 1923 tarihi de fazıl bey'in doğum tarihiymiş.
Anladığım kadarıyla hemen yandaki Kurukahveci Yavuz Bey’,n eski Kahveci Yavuz’la alakası yok, eski cep telefoncu dükkanıymış, aynen diğer dükkan Zeynel Bey’in Kahvesi, Hakveci Niyazi Bey gibi Fazıl Bey'in her daim dolu olduğunu görünce konsept değiştirenlerden. Ee, her ağacın dibinde mantar olur, kızmamak lazım.
“Buraya gelen müşteriler Kadıköy’ün yerlisi. Kahvemizin özelliği diğer kahvecilerden daha fazla kavurmamız. Bu da alışkanlık yapıyor. Başka kahve hafif geliyor” diyor Ragıp Tuncalı.
En güzel sahlebi yaptıklarını düşünen müşteri de var, yaptıkları kahvenin evdekinden çok farklı olmadığını söyleyen de var.
Çiya Restoran
Kaybolmuş kültürlerin ve unutulmuş lezzetlerin bahçesi. İlk restauranı 1987’de kebapçı olarak açılmış. İkinci olan Çiya Sofrası ise Güneydoğu ve Doğu mutfağındaki özgün yemeklerin unutulmamasını sağlamak amacıyla 1998’de. Kısa bir süre sonra ise üçüncü dükkan. Hepsi de neredeyse birbirine komşu ve farklı konsepteler. Kadıköy Balıkçılar Çarşısı'ndaki bu mekanlarda, Çiya'nın bilgeliğinden ve mutfağından Mezopotamya'dan Osmanlı'ya, Balkanlardan Kafkasya'ya, Asya'dan Arap Yarımadası'na uzanan geniş bir coğrafyada gezdiren zengin bir mutfak bulacaksınız. "Çiya"lar yalnız birer lokanta değil, birer araştırma ve uygulama merkezi gibi...
Güven Sanat Kırtasiye
Kadıköy merkezinin en çeşitli sanat alet edavatını ve malzemesini satan dükkanı. Çeşit anlamında saygıyı hakkediyor. Fiyat anlamında bana uygun gelse de genelde insanlar pahalılığından şikayetçi. 1996’dan beri var olan şirket, 2012 yılında Kadıköy`de dükkan açmış, 2014’de de Beşiktaş’ta.
7. Gün Adventist Kilisesi
“Adventist” adı kısaca “gelişe inanan kişi” anlamına geliyormuş. 1844 yılında milyonlarca kişinin beklentisinin aksine İsa gelmediğinde, pek çok kişi hayal kırıklığına uğramış, Yedinci Gün Adventist Kilisesi kurulmuş. Merkezleri ABD’nin Maryland eyaleti.
Onlara tarikat diyen de var, hristiyan bir cemaat olarak bilen de. İsa’nın yeniden dünyaya geleceği günü bekliyorlar, sağlıklı ve sade yaşamak yaşam felsefeleri, vejeteryanlar. Dünyada sayıları milyonları geçiyor, Türkiye’de yaklaşık 100 kişiler. 10 yıldan fazla süredir İtalyan Protestan kilisesinden kiraladıkları bu küçük kilisede toplanıyorlar. Mum yakmıyor, şarap ayini yapmıyorlar. Haç çıkarmıyor, evlerinde ve üstlerinde haç taşımıyorlar. Ve cumartesi günleri de kesinlikle çalışmıyorlar.
Kiliseleri, yayın organları, radyo ve tv’ları, yardım dernekleri, eğitim kurumları var. Yakınlarda Kadıköy’deki kiliselerine polis baskını yapıldı, İstanbul’da kaçak yaşayan çalışan çoğu Moldovyalı, Ukraynalı 22 kişi yurtdışı edildi, böylece cemaatleri baya bir azalmış oldu.
"Fotoğrafını çekmişiz ama nedir, kim yaptırdı araştırmasını yapmamışız, bilen varsa yorumlara yazabilir, bizi bilgilendirebilir."
YanıtlaSilSÜRMELİ ALİ PAŞA ÇEŞMESİ
"Fotoğrafını çekmişiz ama nedir, kim yaptırdı araştırmasını yapmamışız, bilen varsa yorumlara yazabilir, bizi bilgilendirebilir."
YanıtlaSilSÜRMELİ ALİ PAŞA ÇEŞMESİ