15 Ağustos 2015 Cumartesi

KUZGUNCUK


Kuzguncuk...
"Geziyorum Seni İstanbul"un ilk gezisi için kolay, çok iddialı olmayan bir rota çizdik. Kuzguncuk’a gidiyoruz. İcadiye Caddesi’ni esas alıp yukarıdan denize doğru yavaş adım ilerliyoruz. Yemesi içmesiyle, dinlenmesiyle en fazla iki saat sürecek.


Geçmişte gayrımüslim nüfusunun müslüman nüfustan fazla olduğu, herkesin birbirini tanidigi, samimi bir yer, İstanbul’un eski köyü; Kuzguncuk. “Çengelköy’ün zerzevatı, Beylerbeyi’nin zevatı, Kuzguncuk’un haşeratı meşhurdur" diye bir laf vardır, haşerat kelimesiyle zamanında gayrimüslim nüfus kastedilir. Biri Ermeni, biri Rum kilisesi olmak üzere iki kilise, bir havra ve bir camisi var. Cadde üzerinde de bir çok mahalle kahvesi, fırın, kafe, sanat galerisi, manav, dükkan var. 


Simotas Apartmanı:
İstanbul Yahudisi Arditti Ailesi’nin Rum mimar Simotas’a 1923’te yaptırdığı Kuzguncuk’un ilk apartmanı, zamanın en yüksek binası. Apartmanda Yahudi, Hristiyan ve Müslüman birçok aile bir arada yaşarmış. Girişte apartmanın yapılış tarihi hem miladi takvime, hem Yahudi takvimine göre, hem Hicri takvime göre yazılmış. Başta binanın bodrumunun toka ve bulaşık teli atölyesi olarak kullanılmasıyla birlikte binadan yükselen gürültüler artmış, kiracılar azalmış. Ailenin büyüğü Rafael Fresko’nun vefatının ardından, bina 1986 yılında bir sinemacıya satılmış, bir ara da otel olacakken son olarak Birgül Ailesi’nin olmuş.


“Refika’nın Mutfağı”ndan tanıdığımız Refika Birgül, apartmanın 3.,4.,5. katını kullanıyor. 
Yani Refika, aslında apartmandaki tüm mutfakların sahibi 


Zahir:
Binası ve en yukarı katındaki manzara güzel olmasıyla beraber içecek veya yiyeceklerinde pek bir numara yok.


Türk kahvesinin yanında tadımlık küçük bardakta Osmanlı zahir şerbeti getiriyorlar, sordum içinde ne var, diye, mesir macununun sıvı hali dedi, nar suyu, tarçın, karanfil gibi 40 tane baharat var dedi. Bir de farklı olarak Osmanlı kahveleri varmış ama dediğim gibi çok bir numarası yok.


İlya Bostanı: 
Zahir’in arkasında açık boş bir arazi var; adı “İlya’nın Bostanı”. İnsanların tohum ekip hasat yapabildiği bir tarla.


İlya isminde bir Rum’a ait oldugundan bu adı almıştir. Kuzguncuk'un hala yeşil olan yerlerinden biri. Birkaç defa tarlaya bina yapılmaya çalışılmış fakat Kuzguncuk sakinlerinin kampanyalarıyla bu karardan vazgeçilmiş.


Bostanlığın üst kısmında Rum mezarlığı bulunuyormuş ve ünlü Marko Paşa’nın da mezarı buradaymış. Marko Paşa, Rum asıllı zamanın Osmanlı hekim, ailesi ile birlikte geldiği İstanbul'da Askeri Tıbbiye’yi bitirip kısa sürede iyi bir hekim olarak ün kazanmış ve paşalık rütbesine yükseltilen ilk hekim olmuş, Abdülaziz döneminde hekimbaşılığına getirilmiş, II. Abdülhamit döneminde de Meclis-i Ayan (Senato) üyeliğine getirilmişi Kızılay’ın kurulmasında katkıda bulunmuş.

İki söylenti var, birincisi şöyle: Marko Paşa çok sabırlı bir hekimdi. Hastalarını uzun uzun sabırla dinler, dertlerine tıbbi yönden yardımcı olmakla birlikte, onlara manevi huzur ve rahatlık vermeye de özen gösterirdi. Marko Paşa'nın bu ünü halk arasında iyice yayılır ve zamanla, yakınmayı dinleyecek kimsenin olmadığını vurgulamak için söylenen "anlat derdini Marko Paşa'ya" deyimi ortaya çıkar.

İkincisi ve matrak olanı; Marko Paşa insanların derdini uzun uzadıya anlattırır ama dinlemezmiş, en sonunda da “ee anlat bakalım derdin nedir” dermiş...



Kuzguncuk Hagios Georgios Rum Ortodoks Kilisesi:
16. yyda inşa edilen kilise bir yangında tamemen kullanılamaz duruma gelmiş. Bugünkü kilise ise 1892 yılında Mimar Nikola tarafından yapılmış.


Hagios Panteleimon Kilisesi’nin 1911 yılında yapılan 3 katlı çan kulesi dikkat çekici ve güzel bir bahçesi bulunuyor.


Belki bir Pazar sabahı erkenden kalkıp kilisenin içine girip ziyaret edebiliriz.


İcadiye Caddesi, No:32


Nail Kitap Evi:
İki sokağın tam birleştiği noktadaki tarihi görünümlü bir binayı onarıp daha bu sene (2015) girmişler içine. Kitabevinin caddeye bakan kısmında sokakta kahve içip kitap okuyanlar var. Girişte kitaplarla biraz oyalandıktan sonra etrafı biraz süzdük, üst katı da var. Belli ki hayalleri, idealleri olan biri alıp burayı kurmuş, keyifli bir yer olmuş. Binanın önceki sahiplerini, tarihini incelemek istedim ama fazla bir şey bulamadım, bilen yada bulan varsa yorumlarda paylaşabilir. Etkinlikler, paylaştıkları yazılar buradan takip edilebilir.





Kosnitza:
Vedat Milör’ün İstanbul’un en iyi 100 restoranından biri olarak kabul ettiği restoran.


Fiyat üzerinden de 5 üzerinden 5 vermiş, yani biraz tuzlu! Ama özel bir akşam yemeği için gelinebilecek hoş bir yere benziyor.


Ekmek Teknesi:
Kuzguncuk’ta az sayıda ama çok şirin yemek yiyebileceğiniz mekanlar var, bunlardan bir tanesi Ekmek Teknesi dizisinde Nusret Baba’nın fırın olarak kullandığı fakat gerçek hayatta Asude Çağ Kebapçısı. Gelelim Ekmek Teknesi dizisine... Yine yer Kuzguncuk. Orta direk Türk aile yapısını örneklemede başarılı, sıcak mahalle tadında Ekmek Teknesi, 2002 yılında ATV'de yayımlanan, 2004’de Show TV'ye geçmiş ve 2005’te bitmiş. Özellikle, Türk dilinin kullanımındaki özen ve unutulmaya yüz tutmuş deyim ve atasözlerinin bol bol kullanılması ile dikkat çekmiştir. Dizinin başrollerinde Savaş Dinçel - Nusret Baba.

jenerik: 


Perihan Abla Sokağı’nın başında resmen tekel oluşturmuşlar, sağ tarafta Asude Çağ Kebapçısı, hemen ilerisinde Asude Ev Yemekleri, karşı tarfta da Asude Çayevi, hangi garsonun nereye baktığı belli değil. Samimi bir sokak olduğu hemen hissediliyor. Yemeklere gelince yine Zahir’de olduğu gibi pek bir numarası yok, ama bu sokakta rahar rahat bir şeyler yemek içmek zevkli.



Perihan Abla:
Kuzguncuk’ta çekilmiş, 80’lerin ve TRT’nin ünlü dizisi; Perihan Abla. Başrolde Perihan Kutman.
Aslında topu topu 2 sene yayınlanmış bir dizi ama hala meraklı kişilere “Meraklı Melehat” dedirtmeyi başarmış, Türkiye'de dizi kültürünü başlatan, Türk televizyon tarihindeki öncü dizilerden birisi.

jenerik: 

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/380051/Perran_Kutman_i_aglatan_surpriz.html




İcadiye Caddesi


Bet Yaakov Sinagogu:
İcadiye caddesinin denize en yakın kısmında, 1878'de inşa edilen sinagog. Kuzguncuk'taki Yahudi nüfusu başka bölgelere yerleşmelerine rağmen Kuzguncuk kökenliler Cumartesi sabahları İstanbul’un diğer semtlerinden gelip 150 kişiye varan toplulukla ayine katılırlarmış. Aynı zamanda bu sinegog son bir kaç yıldır Ramazan ayında semttekilere iftar yemeği dağıtıyormuş.


Kuzguncuk Çınaraltı Çay Bahçesi:
Dizilerin mekanı olan Kuzguncuk’ta keyifli bir çay içmek için gidilebilecek bir yer, kahvaltı da yapılabilir, omleti ve taze meyve suyu iyi diyorlar. Yola olan yakınlığından dolayı biraz gürültülü ve kalabalık olsa da, valla aklıma evden getirilebilecek katlanan bez sandelye oturup boğazı izlemek geldi, belki diğer sefere. Tam Kuzguncuk otobüs durağının arkasında kalıyor.


İsmet Baba Balıkçısı:
Adını ve ününü duyduk ama biraz önce Ekmek Teknesi’nde yediğimiz için gidip de yemek yemedik ama listeye yazdık. Bir dahaki sefere İsmet Baba...


İskele Çeşmesi:
Çınaraltı Çay Bahçesinin hemen yanında yani, Kuzguncuk vapur iskelesi yanındaki açıklıkta bir binanın duvarına yapışık bulunan bu çeşme, kabartma nakışlı ayna taşlı, önünde yuvarlak yalaklı (imiş) bir çeşme. Ayna taşının üzerindeki kitabe bozulmuş, okunmuyormuş, ama kayıtlarda “Ab-ı nâb iç nûş ola subh-ü mesâ, sahib-ül hayrata idin hayr dûa” yazıyormuş. 1831’de yaptırılmış, kim yaptırmış belli değil. Muhtemelen zamanında bu çeşmeden yahudi, rum çocuklar şamata ede ede su içiyorlardı.


Çeşmenin duvarında çizilmiş Atatürk resmi var, acaba bunu Gezi Parkı zamanında bir çok yere çizdiği Atatürk karikatürüyle ünlenen "Atatürk Çizen Amca" mı çizmiş?


"Atatürk Çizen Amca"


Kuzguncuk İskelesi:
İskele Cumartesi - Pazar çalışmıyor, hafta içi de sabah 3 posta Beşiktaş’a gidiyor sadece.


Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi ve Öküz Limanı Cami:
1861 yılından kalma Surp Krikor Lusavoriç Ermeni kilisesinin hemen yanında 1952 yılında yapılmış Öküz Limanı Cami sırt sırta vermiş. Cami ismini Rumeli'den getirilen öküzlerin, Anadolu'ya götürülmek üzere kayıklarla buraya getirilmesinden almış. Caminin inşa edildiği arsa Ermeni Kilisesi tarafından verilmiş, bu yüzden kilise ve caminin kubbelerinin boyu tam tamına eşit.


ve Kuzguncuk sakinleri: 
Samimi dedik, herkes birbirini tanıyor, sıcak ortam dedik ama sürekli olarak evlerinin önünde gelin-damat fotoğrafı çekilmesinden aşırı derecede bıkmış Kuzguncuk’lular, fotoğraf makinenizi görürlerse hemen tersliyorlar. Kapılarına bile “burada fotoğraf çektirenler ayrılıyor” yazmışlar Biraz psikopata bağlamışlar... Olsun olacak o kadar. Kuzguncuk'tan mutlu mesut ayrılıyoruz, hem ilk "Gezicem Seni İstanbul" gezimizi yaptık, hem de güzel bir gezi yapıp yeni yerler tanıdık... Muhtemelen ikinci gezimizi biraz arayla Ekim'de, muhtemelen Balat'a yapacağız...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder