1 Haziran 2015 Pazartesi


Zülfü Livaneli’nin Serenad romanının bazı sayfalarında o hissi yakaladım; Maximilian Wagner ve Maya Duran’ın İstanbul’daki maceraları, şehrin gizli saklı kalmış, önünden hızlı hızlı yürüyüp geçtiğimiz, tarih kokan binalarında, sokaklarında, kiliselerinde, hastanelerinde, okullarında, otellerinde geçiyordu.

O an o yerlerin bugünkü hallerini görüp gezmek istedim, kalkıp oralara gitsem çevremde ne İstanbul’un meşhur kalabalığı, ne de gürültüsü olacaktı, sakin sakin gezecektim. Gezimden önce de araştırıp bulacağım bilgiler ilk heyecanı yaratacak, o yerleri arayıp bulduğumda da kendi kendime yaptığım bu şeyin hazzı, o yerlerin ruhu, tarihi, yaşanmışlıkları, hepsi bir olup güzel bir şey ortaya çıkaracaklardı.

İşte “Gezicem Seni İstanbul” bu his ve istekle ortaya çıktı, eh biraz da araştırma ve emekle de olgunlaştı.

İstanbul’un her yerini gezmeye, her hikayesini okumaya ömür yetmez, ama biz sakin sakin bir yerlerden başladık. Şimdi işte o yerleri bulup gezme zamanı!


Her şeyden önce bir kaç ay oturduk, çeşitli İstanbul kitapları okuduk, şehirdeki tüm gezilecek görülecek yerleri not aldık. Ortaya yüzlerce cami, kilise, han, hamam, medrese, külliye, saray, pasaj, türbe, tekke, anıt mezar, ev, köşk, konak, çeşme, sebil, müze, sokak ve cadde çıktı. Sonra hepsinin haritada yerlerini bulduk, gezilerimiz sırasında bize çoook yardımcı olan bu haritayı oluşturduk. Yetmedi, sonra da bir çok meşhur lokanta, restoran, meyhaneyi de ekledik. Her öğrendiğimiz, duyduğumuz, gördüğümüz yeni yerleri eklemeye devam ediyoruz, büyütüyor, geliştiriyoruz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder